Anne Özlemi

Güneşin doğuşu onu hiçbir zaman mutlu etmemişti. Bu vakitler hep özlemlerinin tutuştuğu vakitlerdi. Tıpkı kalbi gibi zayıf ve solgun bir kızdı. Onu uyandırıp okula gönderecek bir annesinin olmayışı acıtırdı ruhunu. Kederini kimseler belli etmezdi. Gururluydu. Servise anneleriyle binen çocuklara hüzünle bakardı. Yanındaki koltuğa çantasını bırakırdı. Kalbindeki boşluğun bulunduğu hiçbir mekana yansımasını istemezdi.

Annesi o doğduğunda ölmüştü. Kendi varlığına hep sitem ederdi. Küçüktü daha yaşadığı ve yaşayacağı ömrünü keşkelerle bitirdi şimdiden. “Keşke hiç doğmasaydım.” İşte bu yüzden bütün başlangıçlardan nefret ederdi. Gecelere sığınırdı. Küçük kızın hayatı rüyalarda gizliydi. Rüyalarda hasret giderirdi. Boğazında düğümlenmiş bütün sözcükleri tüketirdi rüyalarında. Bu her gece böyleydi; güneş ışığı yüzünü aydınlatana dek. Güneş ona yaklaştıkça o yorganına sarılıyordu. Yüzüne yansıyan ışık yüreğindeki sıcaklığı götürüyordu. Üşüyordu. Yeni bir gün daha başlıyordu. Usulca doğruldu yetimhanenin demir ranzasından. Sitemkar gözlerle güneşe baktı. Sessizce gözyaşlarını akıttı yüreğine.

Sibel GÜLSÜN

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.